daha çok müzik olur gibi sanki burada amma göreceğiz bakalım...düstur: halka hizmet, hakka hizmettir...
(başlıklarımız genelde içeriğe linkler içerir, içerecektir)
gayet güzel bir toplama..yer yer fazla "gece için müzik" programları hallerine girse de, dinlemeye değer 23 şarkılık bir uçuş...
merak eden buraya baksın.. yalnız araya kaynamış olan here comes the flood ne iş, onu çözemedim halen..amaaan, kaynayan peter olsun..başımın üstünde yeri var..
kimselere benzemez, sevgili, şirincik muskam, eugene'ciğim: hakkında " if ‘I don’t give a fuck’ was an entry in the dictionary, underneath it would be a picture of a handsome, generously tattooed african-american man by the name of eugene robinson – probably wearing a crisp, tailored suit. robinson is one of the most interesting, intimidating, intelligent and fiercely individualistic people to emerge out of the 80’s punk scene with their wits intact" denmiş olan,
kendisi de “somebody might be tempted to use the word schizophrenic to describe it, but I don’t consider it to be schizophrenic. I regard people to be a product of a number of different influences”
ve dövüş sanatlarına olan tutkusuyla şarkı sözlerinin bağlantısı kurcalanınca da "the violence that occurs in the oxbow lyrical tableau is lyrically small, direct, knife-like. unkindness and cruelty at its best. I look at oxbow’s lyrical outlook as kind of a….these are love songs in my mind, and I don’t know if fighting has anything to do with love. we were at the grammy’s and like tina turner says, ‘what’s love got to do with it?’” diyen zat-ı şahane..bildiğin sick adam, bildiğin hayvan..oxbow'un her bi şeyi..
(iyiymiş ayol böyle kendi oyun bahçenin olması, kendi kendinin efendisi olmak; yok tanımdı, yukarıya refere ettindi-etmedindi, bakınız'ının içi dolu muydu-boş muydu, aman götüme girerdi, ah garibim çaylaam benimdi, başlığın mastar mı-master mı bakiiimdi safsataları olmadan, kalıplı kuralların olmadan kafana göre at oynatmak..bi de az yiyip, meynstriim'le haşır neşir olabileydim kim tutardı beni beahh! hahhaha..yok lan yok, şaka..böyle yeraltından, kıyı kıyı takılmaya devam..sebeplenen sebeplensin artık; ben yazdıklarımı enter'ladıktan sonrası tufan...)
hem bir primushead, hem de bir morphineman olarak bu çok özel kayda nasıl olduysa anca bugün denk geldim, tam bir sevindirik oldum..ne güzel bir şey olmalı sen zaten alanında bir ilahken, hayranı olduğun, örnek aldığın adamın ardından onun kalan parçalarıyla bir bütün oluşturup kendi yorumunu yapabilmek..büyüleyici hatta..ve çok dokunaklı...ben ve bengiller için tabii:
...etseler şere de hörmet, heyre heyir demezler elbet...
...çalış ey, düşme şere,
abin düşmesin murdar dillere...)
hazar bluuz:
(...goca cavan çalışır
gız oğlanla yarışır
sohbet söze garışır
hazer'in sahilinde...
...susuz sehra, torpah aç
eğri, cılbah, yalavaç
tek dayalı bir ağaç
hazer'in sahilinde...
torpah sarı, gum sarı
gözeldir rüzügarı
el çalır yarpahları
hazer'in sahilinde...)
keyifli ve hayalperest azeriler:
(...yorma özünü nahak, insan guş gimi uçamaz
bu sözleri demiştim sene
ama sen meni dinlemedin
pişman oldun...dinlemedin...
...her şeyin öz yeri var
bu fani dünyada
onu bil...)
çaycıda rock:
(hiçbir cümlesinin tamamını anlayamadığım için örnek söz öbeki yazamıyorum buraya)
yuhu usulü balad:
(...men seni sevirdim
dünyalar gadar...
...sen meni aldattın
kör goydun dünyada...)
viva rock!:
(genç yaşımdan ilk bakışta
bir gözele vurulmuştum men,
ala göze...
...ala gözlü yar,
mene baharken sen
gülümseyirdin...
...bir bela olar
gözlerim dolar
görmesem seni men...
...şaşıp galıram, mecnun oluram
seni görende
salinmami de begenmem
ala gözlü yar
bizim kimseden bir oğlanla sen
geçip gedende
gülümsemedin sen mene baharken...)
sert başladık, sert bitirelim:
(...dohunma mene
dohunmadan men sene
tanimah men istemirem seni...)
bizim türkçemizle yapsaydınız bu müziği bu kadar hoş olur muydu gene bilmem..yok ama, biliyorum..altyapı sağlamdı; olurdu..ama bu denli şirin olamazdı..
canlı performanslarınız her izleyenin ağzını açık bırakır, kulaklarına bayram ettirirdi yurdum tiki ve şekilci rakçılarına inat..ah cesur, ah namik ahh...nerelerde, ne yapıyorsunuz şu anda kim bilir...
dizi izlemek faideli bir olay..en azından polisiyeler..hiç ummadığım bir anda, ummadığım yerde bir şarkı zınk diye kulağıma çarpıyor ve sonra da -internet gene sağolsun- dakikalar içinde şarkının ötesi berisi hakkında bilgi sahibi olup, bilgisayarıma indirmiş bile oluveriyorum..yapıyorum ben bunu..
bu patates de bir csi sahnesinde grissom'ın arkasından arkasından beni furup geçendi işte:
sevgili, vazgeçilmez basklılarım (bu arada tdk'da "basklı" diye bir şey yokmuş..baktım, en yakın ve hem de büyük harfle başlayan "Baskil" var.."hadi yaa...yoksa? yoksaa?" derken, o da tüh, elazığ'ın ilçesi çıktı..ne diyoruzmuşuz acep biz bask milletine o hal?), lisanlarını sevdiklerim..nasıl sevmem "izkiriaturik aurkitu ditudan gurak" (allaam, kopi-peyst yapamadım bi türlü ve elle yazdım tek tek bi de!) şeklinde bir albüm adını bize veren o lisanı? bunların da üstünden geçmişim bir vakitler şöylece...
tanışmamız gayet enteresandı: 17-18 sene evvel (ki, albüm zaten '92 mamulü), yaşadığım taşra ilçesinde 4-5 metrekarecik bir müzik dükkanı (deliler gibi, büyük bir açlıkla müzik kaynağı arayışı zamanlarımız..cd denen mefhum henüz bilinmiyor..kasetçi kasetçi fink atıyoruz gittiğimiz her yerde o sıra)..bir kenarda da indirimli, yok parasına satılan kasetler grubu..ve içlerinde "possession" sırıtıyor bana doğru..hemen ampul yanıyor ve o sıralarda, sanırım stüdyo imge'deki (emin değilim) albüm tanıtımlarından bu albümü, biraz olumsuz manada yazılmış olsa da beni meraktan meraka sürükleyen şu minvalde sözlerle hatırlıyorum: "god, tamamen anlaşılmamak üzere, kaotik bir müzik yapıyor..kimse anlasın bizi diye düşünmemişler.." ve tabii hemen kapıveriyorum kaseti; bir yandan istanbul'da bile arasam o sıra, binbir güçlükle bulabileceğimi bildiğimden sevindirik olmuş vaziyette (aynı indirimli ve birbiriyle alakasız kaset kısmında nomad & nomad kaseti de vardı, onu da almıştım..seneler oldu dinlemediğim ama hala sevgiyle yad ederim)..dinleyince de beni bugüne dek en çok etkilemiş müziklerden biriyle karşılaşıyorum..
sonrasında yıllarca god'ın diğer albümlerini aranıp duruyorum..ta ki internet ve torrent denen şahaneler hayatımıza girene dek.. evet, çoktandır külliyatım tamam ve evet, anlattığım yıllarda 5-6 yaşlarındaydım...
ilk duyuşta insana "ula! ula! bu ne la?!" nidaları attırabilenler..hatta vaktiyle şöyle bir şeyler de yazmışım..ayıp olmasın, kendi mekanımda da bulunsunlar:
gayet have a nice life günümdeyim..ilk keşfettiğim günden beri bu adamların müziğine aşığım ki; bu da bu yeni mekanımda bunu paylaşmamı gerektiriyor doğal olarak..
last.fm'de sürterkene buldum ilk şarkılarını ve hala büyük aşkla, şevkle dinleyebiliyorum: bloodhail..asla eskimeyecek bir başyapıt..zaten albümün (deathconsciousness) tamamı mükemmel ama bloodhail'in yeri ayrı:
sonracıma yeni ürünler için bekler dururken bir "voids" patlattılar mesela, tam patlattılar..cıvıl cıvıl, enercik, yoğun..dayanamıyorum, tüm ep'yi koycam buraya:
tv genelde olduğu gibi açık ve crossing jordan oynuyor fakat o sıra kim bilir neyle meşgulsem, seyredilmiyor..o sıra her türlü müzikal tınıya aşırı hassas kulağıma çalınan şeyle şöyle bi irkiliyorum..evet, hala crossing jordan tv'deki..o pek sevdiğim cinayetli, cesetli, otopsili dizilerden neticede..ama fondaki alakasız şey o an beni çarpıveriyor..bir fado! ben ki, kendimi bildim bileli latin müziği dendi mi geri geri kaçmışım, genelde sıkılmışım etmişim dinlerken, içim bayılmış..olsun, n'apalım?
hemen dizinin info'sundan bölüm adı öğrenilip nette sıkı bir aramaya giriliyor..o kadar da kolay bulunamıyor aslında ama ölmekvardönmekyokçu ruhum sağolsun, mariza denen ilginç görünümlü kadının söylediği bir fado olduğunu öğreniyorum bu bam telime basan şarkının..mariza da benim bihaber olduğum o dünyada çoktan günümüz fado kraliçesi payesini bile almış..yuh bana! hadi dinlemiyoz tamam da, genel kültür babında bileydik bari.. bakındığım kadarıyla da latin dünyasının klasiklerinden olsa gerek bu şarkı çünkü bir dünya kavır'ına da denk geldim, mariza'yı bulana dek..amália rodrigues dahil..ama mariza'nınki hariç hepsi bende latin müziğine olan klasik tepkimi uyandırmaktan başka işe yaramadı..
böyle de güzel, böyle de özel adamlar..onlara olan sevgimi tarif etmem mümkün değil (tabii breaking bad üzerinden konuşuyorum..yoksa mesela malcolm in the middle'ı bir kez olsun izlemişliğim yoktur)..
2 senedir sallaya sallaya nihayet bu sene b.b.'in tekmilini birden izlemiş ve çarpılmış, yamulmuş, bükülmüş, heyecandan heyecana sürüklenmiş bir insan evladı olarak bu adamlar için ne desem, ne yazsam, ne yapsam az..bari çok hoşuma giden birkaç vidyolarını ekleyeyim dedim..
ilki geçen seneden..henüz ilk emi'sini alamayacak cesi'ciğimiz ama aday olmuş..bryan'ın 2. adaylığı..bryan'ın evinde samimi konuşmalar..bryan'ın aaron'a inceden ve babacan babacan takılmaları filan:
ahhaha! bir de şu bayıldığım vidyo var tabii..kıfkanç aaron daha emi'lenmeden önce, bryan'ın emi'sini nasıl alıp evine götürdüğünü, emi'yle resmini çektiğini ve banyoya götürüp, kanadına tuvalet kağıdını takıp, bir de öyle kullandığını (hahhaha, emi'den kağıdı koparıp kıçını da silmiş cesi..emmy ödülü şeklinde tuvalet kağıtlığı piyasaya sürülürse, almazsam neyim!) neyin anlatıyor..geyik mi geyik:
ve sonunda, artık kıskançlığa gerek kalmadığı an:
allaam yaaa, bu voltır ve cesi hiç ayrılmasın, ne biliiim, bryan cranston aaron paul'ü nüfusuna filan geçirtsin, bir şeyler yapsın...:(
aklımda öncelikle başka bir şeyler vardı aslında öncelikle postlayacak ama ekşi'de eski bir entrim üzerine gelen bir mesaj, uzun zamandır dinlemediğim ve çok özlediğim bir kwoon şaheserini hatırlatıverdi..2 tur dinledikten sonra buraya da şeyttireyim istedim ve şeyttiriyorum:
aylar öncesine dek çin'de post rock mefhumunun olduğundan bile habersiz cahilin tekiyken peş peşe öğrenegeldiğim çinli gruplardan biri 21g (veya 21 grams)..ne yazık ki bunların da ne idüğü koca internet aleminde bile pek belirli değil..haklarında iki gıdım bilgi bulmak bile pek mümkün değil..bendeki 4 şarkılık mini albümleri dışında başkaca bir şeyler yapmışlar mıdır, onu bile bilmiyorum..lakin bildiğim bir şey var ki, o da bu 4 şarkıyı gayet iyi kotardıkları..
bu tong takitani denene özel bi sevgim var çünkü şarkıya red sparowes'un "buildings began..."unu öyle güzel ulamışlar ki..
bi güzellik yapıp iki şarkıyı da koymak istedi canım buraya şimdi..önce tong takitani'miz:
ve de buildings began to stretch wide across the sky, and the air filled with a reddish glow'umuz: